İslam’da Faizsiz Ticaret Hayatı ve Sigorta

Dergi 12.05.2020, 00:40
İslam’da Faizsiz Ticaret Hayatı ve Sigorta

Ülkemizde ortaöğretim düzeyinde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi zorunlu, Temel Dinî Bilgiler, Hz. Muhammed’in Hayatı ve Kur’an-ı Kerim dersleri ise seçmeli olarak okutulmaktadır. Ancak toplum hayatında her ferdi yakından ilgilendiren İslam’da ticaret hayatı ve sosyal güvenlik ile ilgili herhangi bir ders bulunmamaktadır. Bu noktada İslam’ın getirdiği ticaret etiği ve sosyal güvence ilkeleri üzerinde bir değerlendirme yapacağız. İnsanı ve evreni yaratarak onları bir düzen içinde sürdüren Allah, insana çok değer vermiş ve ona yaratılanların en üstünü olma yeteneğini bahşetmiştir. (Tîn, 95/4) Üç kutsal kitap olan Tevrat, İncil ve Kur’an’da yeryüzüne dağılan Âdem oğullarına ve kızlarına, kural dışına çıkmamaları için uyarılar yapılmış ve geçmiş toplumlardan pek çok örnekler verilmiştir. Temelde bir olan bazı değerler, zaman içinde insan eliyle değişikliğe uğramıştır. Bu yüzden İslam dini ve onun son kitabı olan Kur’an-ı Kerim, birleştirici son etik değerleri içerisinde toplamıştır.

ALLAH ALIŞVERİŞİ HELAL, FAİZİ HARAM KILMIŞTIR

Allahu Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyiniz. Ancak, karşılıklı rızaya dayanan ticaret bunun dışında- dır.” (Nisâ Sûresi, 4/29) “Allah alışverişi helal, faizi haram kılmıştır.” (Bakara, 2/275) “Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığınız zaman hemen Allah’ı anmaya (na- maza) koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.” (Cuma, 62/9-10)

Kur’an’da ortaklıklarla ilgili olarak da genel bir etik ölçü verilmekle yetinilir: “Doğrusu, ortakların çoğu birbirinin haklarına tecavüz ederler. Ancak iman eden ve salih amel işleyenler bunun dışındadır. Bunların sayısı ne kadar da azdır!” (Sâd, 38/24)

Ortaklık konusunda Hz. Peygamber’in uyarılarından bazıları şu şekildedir: “İki ortak birbirine hıyanet etmediği sürece, üçüncüsü benim. Eğer onlar birbirine hıyanet ederlerse ben aralarından çekilirim.” (Ebû Dâvûd, Büyû 26) “Allah’ın kudret eli, ortaklar birbirine hıyanet etmediği sürece, onların üzerindedir.” (Ebû Dâvûd, Büyû, 26) “Kârın paylaşılması, ortakların serbestçe belirlediği şartlara göre olur. Zarara katlanma ise sermaye oranlarına göredir.” (İbn Mâce, Ticârât 63)

ORTAKLAR, BİRBİRİNİN EMANETÇİSİDİR

İslam’daki ortaklık çeşitlerinde sadece mufâvadada ve inanda sermaye ortaklığı yapılır. Diğerleriyse emek, tecrübe ve girişimcilik yeteneği olan için emeğini ortaya koyarak kâr ve gelirden pay alma esasına dayanır. Böylece faizli krediye ihtiyaç duymadan iki ve daha çok kişinin ortaklık yoluyla yatırım yapma fırsatı sözkonusu olur. Ortaklar, aynı zamanda birbirinin emanetçisidir. Konuyla alakalı bir hadiste şöyle buyurulur: “Bir veznedar, elinin altındaki emanetleri (mal ve parayı), gönül hoşluğu ile hak sahiplerine ulaştırırsa, iki sadaka verenden birisi gibi olur.” İslam’da ve önceki semavi dinlerde faizcilik; üretime dayalı olmayan, emek veya ticaret riski bulunmayan bir “haksız kazanç” yolu sayılarak yasaklanmıştır. Medine’de konuy- la ilgili olarak ilk inen ayette Yahudilerin başına gelen sıkıntıların nedenleri arasında, kendilerine yasaklandığı hâlde faiz yemeleri gösterilir. (Nisâ, 4/160-161) Hristiyanlıkta kilise, 13’üncü yüzyılın ortalarına kadar faizli krediler aleyhine tavır almıştır. Bu olumsuz yaklaşım ve “paranın para doğurmayacağı” ilkesi, Aristo’ya kadar dayanır. Ancak Hristiyanlıkta faizin meşru ilan edilmesi, Katoliklerin büyük simalarından Saint Thomas d’Aquin’in ticaret ve kredi rizikosunu göze almış, parasını tehlikeye atmış kimseler lehine kâr ve kazanç hakkı tanımanın gerektiğini söylemesiyle gerçekleşmiştir. Burada sermaye riskinden söz edildiğine göre kastedilen, ortaklık yoluyla sermaye kullandırmak olmalıdır.

FAİZ YASAĞI, AYETLERLE GENELLEŞTİRİLMİŞTİR

İslam’da ilk faiz yasağı, 3’üncü hicret yılında katlanmış faizin yasaklanması ile başlamıştır. Sonrasında Hayber’in fethi yılında inen ayetlerle yasak genelleştirilmiştir. Faizle ilgili ayetlerin sonu şöyle biter: “Ey iman edenler! Allah’tan korkun! Eğer gerçekten inanıyorsanız faiz alacaklarını bırakın. Eğer böyle yapmazsanız Allah’a ve elçisine karşı savaş açmış olduğunuzu bilin! Eğer tevbe edip vazgeçerseniz anaparalarınız sizindir. Böylece ne haksızlık etmiş ne de haksızlığa uğramış olursunuz. Eğer borçlu darlık içindeyse eli genişleyinceye kadar ona süre vermek vardır. Eğer bilirseniz bunu almayıp sadakaya saymanız sizin için daha hayırlıdır.” (Bakara, 2/278-280)

CAHİLİYE RİBASININ KAPSAMI

Kur’an’da sözü edilen o gün piyasada kullanılan altın veya gümüş para borçlarından doğan cahiliye ribasıdır. Bunu karz ve borçtan doğan riba olarak da nitelendirmek mümkündür. Ubâde İbn Samit’in rivayet ettiği bir hadiste şöyle buyurulur: “Altın altınla, gümüş gümüşle, buğday buğdayla, arpa arpayla, hurma hurmayla ve tuz tuzla misli misline, eşit ve peşin şekilde takas edilir. Farklı cinsler birbiriyle mübadele edilirse peşin olmak şartıyla dilediğiniz gibi satış yapınız.” (Müslim, Müsâkât, 81; Ebû Dâvûd, Büyû’, 18; A. İbn Hanbel, V, 314, 320) Bu hadisin Tirmizî’deki rivayetinde şu ilave vardır: “Her kim bu şekildeki mübadelede fazla verir veya alırsa şüphesiz riba yapmış olur.” (Tirmizî, Büyû’, 23) Hayber ganimetleri arasında bulunan altın ve boncuk dizili bir gerdanlığı 12 dinara satın alan Fudâle İbn Ubeyd (R.A.), bu alışverişten şüpheye düşünce durumu Allah’ın elçisine sormuştur. Hz. Peygamber, gerdanlıktaki altın kısmının diziden çıkarılarak ayrıca tartılmasını ve altının parayla ağırlık olarak denkleştirilmesini, geri kalan kısım için de yat takdiri yapılmasını bildirmiştir. (Müslim, Müsâkât, 17)

  1. ÖMER’İN MÜBADELE KONUSUNDAKİ SÖZLERİ

Hz. Ömer’in, altın ve gümüş parayı birbiriyle mübadele etmek için o günün kuru üzerinde anlaşan Malik İbn Evs ile Talha İbn Ubeydillâh’ın alışverişine müdahale ettiği nakledilir. Çünkü Talha, değişimini yaptığı paranın bedelinin bir kısmını peşin değil, birkaç saat sonra teslim edebileceğini söylemiştir. Bu olayla ilgili olarak Hz. Ömer şöyle demiştir: “İki cins parayı mübadele ederken, alıcı bedeli almak üzere senden eve girip çıkıncaya kadar izin istese bile izin verme. Çünkü sizin için “ramâ” dan yani faize düşmenizden korkarım.” (Buhârî, Büyû’, 76; Mâlik, Muvatta’, Büyû’, 33)

Günümüzde altın veya döviz satışlarında günde birkaç kez değişen kur yatları yüzünden, böyle bir vadenin taraflardan birisi için haksız kazanca yol açabildiği sıkça görülmektedir. Bu yüzden altın, gümüş veya döviz satışlarının peşin yapılması gerekmektedir. Buna göre altın, gümüş ve döviz ancak karz olarak verilir ve geri almada o günkü kur üzerinden ödeme yapılabilir.

FAİZSİZ BANKACILIK VE MURABAHA YÖNTEMİ

Günümüz katılım bankaları, büyük ölçüde murabaha yöntemini kullanmaktadır. Murabaha da sipariş üzerine peşin yatla satın alınan bir malı vade farkı ekleyerek müşteriye devir ve temlik etmektir. Uygulanan murabahada İslami ölçülerin gözetilmesi gerekir. İslami bir banka, nakit kredi verip ziyadesiyle geri alamaz. 15 Ocak 2019 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan Bankaların Kredi Kullandırma Yö- netmelik değişikliği ile faizsiz çalışan katılım bankalarına bütün İslami ortaklıklar yoluyla ticaret yapma ve piyasaya açılma imkânı getirilmiştir. Sözkonusu yönetmelik, 2020’nin başında yürürlüğe girmiştir.

İslam’da beş temel değeri korumak için gerekli önlemler alınmıştır. Bunlar mal, can, ırz, akıl ve din olarak sıralanmaktadır. Malın korunması için hırsızlık cezası (Mâide, 5/38), kasten öldürmelerde mağdur ailenin isteğine bağlı olarak kısas veya diyet tazminatı ödenmesi (Bakara, 2/178- 179; Mâide, 5/45) ve kasıt olmaksızın yanlışlıkla ölüme sebebiyet vermelerde ise diyet tazminatına yer verilmesi (Nisâ, 4/92) önemli koruyucu hükümlerdendir.

Kısas ve diyetin yanı sıra erş olarak adlandırılan bir tazminat takdir edilmesi de günümüz tra k kazalarına kadar mal ve canla ilgili sigortaları kapsamaktadır. Diyet ve erş tazminatlarının ödenmesi, önceleri birinci derecede suçu işleyen aileye yüklenirken, onların bunu ödeyememesi gibi sakıncalar dikkate alınarak alanı genişletilmiştir. Hz. Ömer döneminde de çeşitli aile ve meslek grupları, divan adı altında birleştirilerek ortak ödeme fonları oluşturulmuştur. Medine’ye hicret edilince ehli kitap topluluklarını da kapsayan Medine Anayasası’nın ilk 12 maddesinde bu dayanışmayı görmek mümkündür.

İSLAMİ AÇIDAN SOSYAL GÜVENLİK VE SİGORTA

Günümüzde sigorta; mala veya cana karşı beklenmedik bir anda meydana gelen, tek kişinin altından kalkamayacağı ağır yükü, mümkün olduğu kadar fazla sayıda kişilere yaymak ve böylece büyük zararları kimseye ağır gelmeyecek bir yolla karşılamak esasına dayanır. Trafik kazası, yangın, sağlık, işsizlik ve emeklilik gibi bütün riziko alanlarında anonim ortaklık statüsünde faaliyet gösteren ticari amaçlı sigortalar bulunmaktadır. Bunlar belli risk alanları tespit edip sigortacılıkta kullanılan ihtimaller hesabı ve büyük sayılar kuramı gibi tekniklerden yararlanarak ve sigortacılık sektöründeki rekabeti de dikkate alarak prim miktarlarını belirler. Kaza ve yangın gibi riskler için böyle bir kuruluşa kendisini veya malını sigorta ettiren kişi, dönem sonuna kadar bir zararla karşılaşmazsa yatırdığı primin tamamı sigorta şirketinin akti nde yer almaktadır. Ayrıca hasarlar yüzünden sigortanın üstlendiği üst sınıra kadar ödemeler- den yararlanılırsa bu kez de sigorta şirketi kendi üyesini desteklemiş olmaktadır. Kısaca sigorta şirketi ile üyeleri arasındaki ilişki, dönem sonundaki ödeme sonucuna göre karşılıklı yardımlaşma ve helâlleşme yoluyla tasfiye edilmektedir. Buna göre buradaki problem, prim yatırmak veya yatırılan primin 25-30 ya da 50 katı kadar yararlanma değil, sigorta şirketinin toplanan primleri işletme biçimidir. Sigorta şirketi; toplanan primleri meşru alanlarda kullanır, yatırımlar yapar, elde edeceği gelirlerle hasarları karşılar ve artanı da kendisine gelir olarak alırsa sistemin sakıncasından söz edilemez. Böyle bir kuruluş, havuza prim yatıran araç ve mülk sahipleri için bir yardımlaşma ve birbirine ke l olma (teâvün ve tekâfül) niteliğinde bir kurum olur. Bu bağlamda tra k sigortası başta olmak üzere, malın sigortası gereken durumlarda ticari faaliyetleri meşru olan ve faiz muamelelerine girmediği bilinen sigorta şirketleri tercih edilmelidir.

SGK, SOSYAL YARDIMLAŞMA KURUMU OLARAK DA NİTELENDİRİLEBİLİR
Özel sigortalar yanında bir de kamunun desteğinde kurulmuş Sosyal Güvenlik Kurumu vardır. Kurumun kâr amacı gütmemesi ve bütün birikimlerini üyelerinin sağlık, malullük, işsizlik, emeklilik ve ölüm yardımı gibi alanlarda kullandırması yüzünden doğrudan sosyal yardımlaşma kurumu olarak nitelendirilmesi daha uygun olur. Nitekim günümüzde Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağkur’un Sosyal Güvenlik Kurumu adıyla tek çatı altında toplanması da hepsinin ortak bir amaca hizmet ettiğini gösterir.

İşçi, memur ve esnaf üyeler içinde bu kurumlardan kendi hakkı olanın üstünde yararlananlara, diğerleri yardım etmiş sayılır. Bütün yararlanmaya rağmen, vefatından sonra bu kurumlarda hakkı kalanlar da bunu geride kalan sigortalılara bağışlamış olur. Sistemin karşılıklı helalleşme yoluyla yürütülen bir dayanışma kurumu olduğu açıktır. Bu sistemin teknik adı teâvün ve tekâfül (karşılıklı yardımlaşma ve kefilleşme) olabilir. Havuzun emeklilere yapılan ödemeleri karşılayamaması durumunda ise sübvansiyon yoluyla kamu desteği devreye girer ve emeklinin hakları korunmuş olur. Sonuç olarak İslam’ın yukarıda özetlemeye çalıştığımız alanlarla ilgili temel bilgilerinden günümüzün gençliğinin haberdar edilmesi gerekir.

KTO Karatay Üniversitesi, İslam İktisadı ve Finans Bölüm Başkanı Prof. Dr. Hamdi Döndüren

Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için lütfen üye girişi yapınız!

Gelişmelerden Haberdar Olun

@