Toplumumuzun Kardeşlik Harcı: Diyanet İşleri Başkanlığı

Dünya genelinde yaşanılan gelir dengesizliğinden; faiz uygulamasına kadar birçok önemli başlığı, T.C. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş ile İslami perspektiften mercek altına aldık. Katılım Finans vesilesiyle iş insanlarına...

21 Şubat 2020, 10:14
Toplumumuzun Kardeşlik Harcı: Diyanet İşleri Başkanlığı

Dünya genelinde yaşanılan gelir dengesizliğinden; faiz uygulamasına kadar birçok önemli başlığı, T.C. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş ile İslami perspektiften mercek altına aldık. Katılım Finans vesilesiyle iş insanlarına da tavsiyelerini aktaran Başkan Erbaş, “İslam; insani mertebelerin en yükseği olan fütüvvet, cömertlik  ve asalet sahibi olma prensibine dayanmaktadır.

Ülkemizin iş insanları da bu hususlara riayet ettiklerinde Allah’ın izniyle bereket ortaya çıkacaktır. Fakat asıl bereket, verimlilikten ziyade ilahi hayrın vücut bulmasıdır.” diyor.

Küresel ölçekte insanlık, içinde bulunduğu sosyal ve siyasi bunalımdan kurtulmak için neler yapmalı? Dünyada İslam dinine bakış ne durumda?

Evet, belirttiğiniz gibi yaşadığımız dünya bugün bir krizler yumağı hâline gelmiş durumda. Maalesef bize emanet edilen yeryüzü, iyilik ve merhametten uzaklaştı, ahlak ve hukuktan yoksunlaştı. Özellikle son iki asırdır insanlık; tefrika, zulüm, şiddet, vahşet ve dehşet sarmalında bunalımlı bir hayata hapsoldu. Bu trajedinin sebeplerini teşhis ve tespit etmek zorundayız. Acaba insanlığı topyekûn barışa davet eden bir dinin mensupları olarak bu tablonun karşısında nasıl bir duruşa sahibiz? Bir Müslüman olarak ortaya koyduğumuz davranış ve sergilediğimiz tavırlar, Kur’an ve sünnetin rahmet yüklü mesajlarının neresine düşmektedir? Doğrusu bunlar, cevap bekleyen sorulardır. Çünkü bugün insanlık, manevi değerlerden uzaklaştıkça hırs, kin, nefret, ga et ve vahşet girdabında maalesef insanlığından uzaklaşmaktadır. Burada yapmamız gereken, harici sebeplerin yanında asıl bizden kaynaklanan dâhili sebepler üzerinde de yoğunlaşmalıyız. Özetle bugün insanlığın küresel sorunlarını kendi meselemiz kabul ederek bunlara cevap aramak zorundayız. Bunun için de öncelikle İslam’ın ortaya koyduğu perspektiften, kişinin başta Yaratıcıya olmak üzere kendisi, çevresi ve tabiatla olan ilişkisine dair bakış açısının bir kez daha etraflıca ortaya konmasına ihtiyaç vardır. Sorunuzun ikinci kısmına geçecek olursak, yüce dinimiz İslam’ın evrensel hakikatleri hangi dönemde yeryüzü ile buluştuysa orada insanlık her yönden neşvünema bulmuştur. Bu hakikati kimse gölgeleyemez. Fakat günümüzde İslam’a karşı bilinçli ve süreklilik arz eden bir kara propaganda ve işgallerin, sömürülerin, istibdat rejimlerinin gölgesinde üretilen; cehalet, sefalet ve şiddet endüstrisi ile karşı karşıyayız. İnsanların bilinçaltına İslam’ı bir kaygı merkezi olarak kazımaya çalışan, stratejik, siyasi veya ekonomik gayelere hizmet eden bu sistematik karalama kampanyası, İslamofobi’yi üretmiştir. İslam’la yakından uzaktan ilgisi bulunmayan bu durum karşısında Müslümanlar olarak elbette çaresiz değiliz. Tüm kaygılar gibi sözkonusu hakikat dışı İslam kaygısı da İslam’ın hakikati ortaya koyulunca Allah’ın izniyle bertaraf olacaktır. Burada bize düşen, bütün imkânlarımızla sözkonusu kara propagandalarla mücadele etmek ve seferberlik ruhunu benimseyerek İslam’ın merhamet dünyasıyla insanlığı buluşturmak için çalışmaktır. Biliyoruz ki Müslümanlara endişe ile bakanlar, onlarla yakın temasa girince endişelerinden kolayca sıyrılmaktadır. Nitekim bu tanışma sonucu İslam’a daha yoğun ilgi gösterenlere, hatta ihtida edenlere gerek ülkemizde gerekse dünyada sıkça rastlanılmaktadır. Bu da İslam’ın kıyamete kadar sönmeyecek bir hakikat güneşi olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Dünyadaki gelir dengesizliği ile mücadele için İslam dininin aldığı önlemler nelerdir? Bu önlemlerin hakkıyla uygulandığını düşünüyor musunuz?

Bugün ekonomik sorunlar; açlık, sefalet ve yoksulluk insanlığın temel meselelerinden biri hâline gelmiştir. Yeryüzü kaynaklarının önemli kısmı kullanıldığı hâlde, küresel bir yoksulluğun varlığı, incelenmesi gereken önemli bir mevzudur. Zira yeryüzünde var olan yoksulluğun sebebi, kaynak yetersizliği, iklim ya da coğrafya değildir. Gerçek nedenler; gelir dağılımında yaşanan dengesizlik, alın teri, emek ve hakça paylaşıma dayanmayan bir küresel hegemonyanın dünyayı kuşatmasıdır ve bu durumdan en fazla İslam coğrafyası etkilenmektedir. Elbette, insanlar arasındaki gelir dağılım düzeyindeki farklılaşmanın yerel ve küresel ölçekli birçok sebebi bulunmaktadır. İşte bu noktada eşitsizlik ve yoksulluğun ortadan kaldırılması, İslam’ın ortaya koyduğu ve Müslümanlara bir mükellefiyet olarak yüklediği en önemli hedeflerden biridir. Bu noktadan hareketle ifade etmeliyim ki yüce dinimiz İslam, hiçbir ayrım yapmayıp herkese fırsat eşitliği sağlayarak sosyo-ekonomik adaleti temin etmektedir. Böylece insanlığın manevi ve maddi refaha ulaşmasını hedeflemektedir. Bu gerçekleşince de doğal olarak topluma barış ve huzur ortamı hâkim olacaktır. Diğer taraftan dinimiz; faiz, haksız kazanç, aldatma gibi menfi durumların önünü tıkamış ve sadaka üst başlığı altında toplanan zekât, öşür, karz-ı hasen ve miras gibi araçlarla kişisel gelir-servet eşitsizliklerini ortadan kaldırmayı hedeflemiştir. Fakat maalesef bugün, İslam’ın öngördüğü bu ideal sistem tam manasıyla işletilememekte, neticede bireysel ve toplumsal birçok travma meydana gelmektedir. Bu bahsettiğim sistem bihakkın işletilmiş olsa, kesinlikle bugün ekonomik büyüme hızlanır, ekonomik eşitsizlik azalır ve ekonomik adalet sağlanır. Fakat en önemlisi, toplumda karşılıklı güven, barış, refah, gelişmeye dayalı bir istikrar ve sosyal bütünlük gerçekleşir.

İslam dininin iş ahlakına bakışıyla ilgili bilgi verir misiniz? Müslüman bir iş insanı nasıl olmalıdır? Bu kapsamda, Türkiye’nin iş insanlarına önerilerinizi dinlemek isteriz.

Öncelikle ifade etmeliyim ki emek, hayatın idamesi için çok büyük bir değerdir. Dolayısıyla hangi aşamada olursa olsun, hangi elden çıkarsa çıksın kutsaldır. Bu açıdan, emeğiyle hayata dokunan ve insanlığa katkı sunan herkes kıymetlidir. Yüce dinimiz İslâm’ın ilkeleri ve Hz. Peygamberin örnek hayatı da sa’y-u gayret göstermeyi, emek sarf etmeyi ve alın teri dökmeyi emretmektedir. İslam’ın iş ahlakı noktasındaki yaklaşımına bakacak olursak, iki önemli değer bizi karşılamaktadır. Bunlardan biri, çalışmanın ihsanı yani iyi yapılması diğeri de itkânı yani mükemmel olmasıdır. Çünkü çalışana verilen maaş veya ücret, iyi yapılması gereken bir işin karşılığıdır. Bu doğrultuda sevgili Peygamberimiz; “Allah Teâla, sizden birinizin bir iş yaptığı zaman, onu sağlam ve güzel yapmasını sever” buyurarak, çalışanları; sağlam, kaliteli mal ve hizmet üretmeye teşvik etmiştir. Fakat diğer taraftan dinimiz, işverene de birtakım sorumluluklar yüklemektedir. Bu noktada işverenden beklenen, çalışanına karşı lütufkâr olmaktır. Dolayısıyla işveren, sadece ücreti verip işçilerini zorluk içinde bırakamaz. İdeal olan, çalışana zekâta muhtaç olmayacak derecede ücret vermektir. Bu bakımdan sorumluluğunun bilincinde olan bir işveren, çalıştırdığı kişilerin maaş veya ücretlerini en azından temel ihtiyaçlarını karşılayacak miktarda vermelidir. Bilgi, beceri ve uzmanlık gerektiren işlerde çalışanlara ise durumlarına uygun, tatmin edici bir ücret ödenmelidir. Bununla birlikte işveren, vereceği ücreti önceden belirlemeli, sonradan hak kaybına sebebiyet verebilecek durumlardan kaçınmalıdır.

Günümüzde insanlık, manevi değerlerden uzaklaştıkça; hırs,
kin, nefret, gaflet ve vahşet girdabında maalesef insanlığından uzaklaşmaktadır


Takdir edersiniz ki, bir işyerinde sevgi ve saygının oluşması, çalışma barışının sağlanması ve verimliliğin artmasının yollarından biri de çalışanların ücretlerinin tam ve zamanında ödenmesinden geçmektedir. Nitekim sevgili Peygamberimiz; “Çalışanın ücretini alın teri kurumadan veriniz” buyurarak, bu konuda işverenleri dikkatli ve duyarlı olmaya davet etmiştir. İktisadi ilişkilerin esasını teşkil eden bu hususlar, İslam’da insani mertebelerin en yükseği olan fütüvvet yani cömert ve asalet sahibi olma prensibine dayanmaktadır. Ülkemizin iş insanları da bu hususlara riayet ettiklerinde Allah’ın izniyle bereket ortaya çıkacaktır. Fakat asıl bereket, verimlilikten daha ziyade ilahi hayrın vücut bulmasıdır.

İslam dininin faize bakışı hakkında bilgi verebilir misiniz?

Ticari hayat, insanların birbirleriyle iletişim ve etkileşim içerisinde bulundukları alanlardan biridir. Dinimiz, hayatımızın her alanıyla ilgili düzenlemeler getirdiği gibi ticari hayatla ilgili de birtakım prensipler koymuştur. Bu manada İslam, kişilerin tasarruflarını helal yoldan ticaret yaparak değerlendirmelerini ve bu şekilde artırmalarını teşvik etmiştir. Aynı zamanda insanların fakirleşmesine, haksız kazanca ve sömürüye neden olan faiz uygulamasına şiddetle karşı çıkmış ve faizin her türlüsünü kesin bir şekilde haram kılmıştır. Çünkü faiz; toplumsal adaletsizliklere, işsizliğe sebep olan, bireysel faydacılığı ve hırsı artıran, gelir dağılımını bozan, serveti belirli gruplarda toplayan, kısaca İslam’ın öngördüğü ideal dengeyi bozan bir işlemdir.

Bu yönüyle faiz, bir ahlak ve hukuk problemidir. Nitekim Rabbimiz faiz konusunda; “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve eğer gerçekten müminler iseniz artık faizin peşini bırakın. Eğer böyle yapmazsanız, o zaman Allah ve Rasûlü tarafından size savaş açılmış olduğunu bilin.” buyurarak bu uygulamayı şiddetle reddetmiştir. Bu üslup enteresandır, nitekim din düşmanlarını dost edinme haricinde hiçbir günah için kullanılmamıştır. Zira içki, kumar, zina gibi kesin yasaklar sadece mağduru ve çevresindekilerin belirli bir kısmını etkilerken, faizin zararı ve kötü etkileri sadece faizi alan ya da veren ile sınırlı kalmayıp, bütün toplumun ekonomik, sosyal ve ahlaki hayatını olumsuz yönde etkilemektedir. Öte yandan, Peygamber Efendimizin sünnetinde de faizin açık ve sert bir üslupla yasaklandığını görmekteyiz. Nitekim Allah Rasûlü; faiz yiyene, yedirene, faizli muamelelerin şahitlerine ve kâtibine lanet etmiştir. Tüm bunlardan anlaşılmaktadır ki faiz açıkça haramdır. Faiz almak haram olduğu gibi, vermek yani ödemek de haramdır. Esasen İslam dininde verilen bir hüküm, birçok hikmeti de beraberinde barındırmaktadır. Nitekim sözünü ettiğim Kur’an ve sünnete dayalı faiz yasağının ardından, İslam toplumlarında zenginle fakir arasındaki uçurum ortadan kalkmıştır. Buna mukabil insanlar, karşılıksız borç vermeye teşvik edilerek ihtiyaçlar giderilmiş  ve toplumsal eşitlik sağlanmıştır. İnsanlar, yardımlaşmaya ve birbirine destek olmaya yönelerek toplumsal bütünlük temin edilmiştir. Diğer yandan bir Müslümanın ticari muamelelerde inancına muhalif ya da şüphe düşüren bir iş veya işleme olumlu bakması asla mümkün değildir. Dolayısıyla, ticari muamelelerin İslami hassasiyetin gereklerine uygun olması  ya da uygun hâle getirilmesi fevkalade önem arz etmektedir. Bu sebeple, faiz gibi İslam iktisadının temel ilke ve değerleriyle taban tabana zıt muameleler ve yaklaşımlardan özenle kaçınılmalıdır.

Diyanet İşleri Başkanlığının küresel ölçekte gerçekleştirdiği çalışmalar hakkında neler söylemek istersiniz?

Bu sualiniz için özellikle teşekkür ederim. Zira yurt dışına yönelik Diyanet İşleri Başkanlığımız çok önemli hizmetler yapmaktadır. Sualiniz vesilesiyle bu hizmetlerden bazılarını kamuoyumuzla paylaşmış olacağım. Başkanlığımız, dünyadaki bütün Müslüman ülke ve topluluklarla, dindaş  ve soydaşlarımızla buluşmak, onlara yardım ve rehberlik etmek için büyük gayret göstermektedir. Mesela bu gayeye matuf olarak; Avrasya İslam Şuraları, Afrika Müslüman Dini Liderler Zirveleri, Avrupa Müslümanları Buluşması, Dünya İslam Bilginleri; Barış, İtidal ve Sağduyu İnisiyati Toplantısı, Latin Amerika ve Karayip Adaları Müslüman Dini Liderler Zirvesi, Asya Pasifik Ülkeleri Müslüman Dini Liderler Zirvesi ve  Dünya Müslüman Azınlıklar Zirvesi gibi önemli uluslararası organizasyonlarla sözkonusu kıta ve ülkelerdeki kardeşlerimizle bir araya gelmekteyiz. Sorunlarımızı ve çözüm yollarını müzakere ederek beraber faaliyetler planlamaktayız. Dolayısıyla Başkanlığımız; başta din hizmetleri ve eğitim faaliyetleri olmak üzere, vatandaş, soydaş ve dindaşlarımızın yaşadığı ülke ve topluluklara yönelik pek çok hizmet yapmaktadır.

Eğitim alanında ise Başkanlığımız tarafından; Uluslararası Anadolu İmam-Hatip Liseleri Programı, Konuk Öğrencilere İhtisas Eğitimi Projesi, Konuk Kur’an Kursu Öğrencileri Projesi, Konuk Din Görevlileri Hizmet İçi Eğitim Kursları ve Değerler Eğitimi ve Erdemli Gençlik Programı gibi projeler hayata geçirilmiştir. Bahsi geçen alandaki önemli projelerden bir tanesi de Uluslararası İlahiyat Programı’dır. Şu ana kadar 719 gencimiz bu programdan mezun olmuştur. Böylece, yurt dışı dini ve sosyal-kültürel hizmetlerin o bölgenin dil ve kültürüne hâkim ehil kişiler tarafından yürütülmesi hedefine katkı sunulmaktadır. Başkanlığımızın yurt dışı faaliyetleri bağlamında mutlaka Türkiye Diyanet Vakfımızla beraber yaptığımız çalışmalardan da kısaca bahsetmeliyim. 1975 yılında, İslam’ın hayır ve bereket mefkûresini ve ecdadın iyilik mirasını emanet bilinciyle günümüze ve geleceğe taşımak amacıyla Türkiye Diyanet Vakfımız kurulmuştur. Vakfımız özellikle Diyanet İşleri Başkanlığımızın, din hizmetlerini daha etkin ve verimli yürütebilmesi hususunda ihtiyaç duyduğu maddi kaynağın oluşturulması ve yönetilmesi gayesine matuf çalışmalarla, iyilik ve güzellik yolunda nice güzel hizmete imza atmıştır. Vakfımız, bugün 1001 şubesiyle ülkemizde ve 146 ülkede iyiliğin adresi olmuştur.

Ülkemizin gelişen ekonomik-siyasi gücü, Başkanlığımıza verilen önemin ve sunulan imkânların artması aynı zamanda tüm dünya Müslümanlarının ülkemizden beklentilerinin çoğalması ile birlikte Vakfımız, evrensel bir hayır kuruluşu hâline gelmiştir. İnsanlığın ve İslam ümmetinin birçok sorun ve sıkıntılarla karşı karşıya kaldığı günümüzde, Diyanet İşleri Başkanlığımız ve Türkiye Diyanet Vakfımız, dünyanın ihtiyaç olan her yerine yardım elini uzatmıştır. Sosyal yardımlardan eğitime, camilerin inşasından gönüllerin ihyasına kadar birçok alanda hayır ve hasenat çalışmaları yapmıştır. Ümmetin yetimleri mesabesindeki Müslüman azınlıkların; savaşlara, işgallere-afetlere maruz kalanların, yoksulların, kimsesizlerin, çaresizlerin umudu ve sevinci olmuştur. Yaptığı eğitim ve kültür faaliyetleriyle, özgürlükleri ve gelecekleri ellerinden alınan muhacir nesillerin, geleceklerinin ve kimliklerinin yitirilmemesi için kılavuz ve imkân olmuştur. Birçok ülkede, dünyaya barış ve huzuru getirecek, hak, adalet, merhamet ve barış mefkûresine sahip nesillerin, sahih din anlayışıyla yetişmesi için seferber olmuş, ülkemizle o ülkeler arasında eğitim ve gönül köprüleri kurmuştur.

Başkanlığımız; başta din hizmetleri ve eğitim faaliyetleri olmak üzere, vatandaş, soydaş ve dindaşlarımızın yaşadığı bölgelere yönelik pek çok hizmet yapmaktadır

Diyanet İşleri Başkanlığımız ve Türkiye Diyanet Vakfımız, özellikle yurt dışında yürüttüğü eğitim, insani yardım, Ramazan ve Kurban programları gibi çalışmalarla dil, din, ırk, mezhep, meşrep, farkı gözetmeksizin; savaş, kriz, afet mağdurlarının ve ihtiyaç sahiplerinin yanında olmuştur. 2019 yılında sadece vekâletle kurban hizmetiyle; 450 bin hisse kurbanı, dünyanın yaklaşık 400 noktasındaki ihtiyaç sahiplerine ulaştırmıştır. Dünyanın dört bir yanında yaptığı camilerle, şehirlere İslam’ın mührünü vurmuştur. Filipinler’den Haiti’ye, Moskova’dan Suriye’ye, Arakan’dan Amerika’ya kadar her yerde halkımızın hayır köprüsü olarak nice güzel çalışmalara imza atmış, ülkemizde  ve İslam coğrafyasında etkili bir sivil toplum kuruluşu hâline gelmiştir. Bu da göstermektedir ki Diyanet İşleri Başkanlığımız sadece Türkiye’de  değil, yeryüzünün ateşler içerisinde kaldığı, din eksenli çatışmaların, şiddetin, savaşların yaşandığı bir dünyada hizmetlerini barış ve güven içerisinde yürütmeyi başarmış önemli bir kurumdur. Başkanlığımız, Orta Asya’daki bütün kardeşlerimize yıllarca hizmet götüren; Afrika’ya, Latin Amerika’ya bilgiyi, barışı, iyiliği taşıyan  bir müessesedir. Diyanet İşleri Başkanlığımız ve Türkiye Diyanet Vakfımızın Avrupa tecrübesi ise çok daha fazla önem arz etmektedir. Zira Başkanlığımız ve Vakfımız; Avrupa’nın her tarafındaki vatandaşlarımızla, Avrupa’daki bütün Müslümanlarla din ve din eğitimi hizmetlerini en iyi şekilde buluşturan köklü bir müessese olmuştur.

Diyanet İşleri Başkanlığımız; toplumumuzun dinî, ahlaki ve manevi değerlerini sürekli canlı tutmayı önemsemektedir. Dolayısıyla toplumu din konusunda aydınlatmak, topluma manevi yönden rehberlik etmek, dinimiz İslam’ın aydınlık çağrısıyla bütün insanlığı buluşturmak için var gücüyle çalışmaktadır. Din hizmetlerini toplumun tüm kesimlerine ulaştırmayı, bu hizmetlerin etkinliğini artırmayı kendine hedef edinen Başkanlığımız, toplumun birlik ve beraberliğine katkı sağlayacak esaslı faaliyetlerde bulunmaktadır. Bunu da Kur’an, sünnet, akıl ve vicdanın rehberliğinde, İslam medeniyetinin zengin bilgi mirası eşliğinde, temel kaynaklara dayalı, doğru ve güncelleştirilmiş bilgiyi esas alarak gerçekleştirmektedir. Bu sebepledir ki Diyanet İşleri Başkanlığı; toplumumuzun kardeşlik harcı, dostluk mayası ve göz bebeği bir teşkilatıdır.

Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için lütfen üye girişi yapınız!

Gelişmelerden Haberdar Olun

@